28 Temmuz 2010 Çarşamba

mükemmel tiramisunun peşinde


öncelikle şunu söyleyeyim, sevgilim bu işi kıvırdı. tiramisunun güzeli kapta olur, keki az, kreması çok olur dedim, bir seferde kotardı. yakında tarifini ve kendi çektiğimiz fotoğrafları buradan vereceğiz.

sevgilerimle.

27 Temmuz 2010 Salı

Arnavut böreği


durduk yere canımı çektiren, hamile kadın gibi aş erdiren börektir beni.

bazen diyorum arnavut börek evi gibi bir şey mi açsam. yirmibeş metrekare falan olması yeterli. daha çoğunu ne yapayım? kenara bir yere renk renk kompostolar dizerim. evet. çünkü iyi gidiyor arnavut böreği ile. ayran da iyi gidiyor gerçi. ama o kadar çok türlüsü var ki, bazısına ayran, bazısına komposto daha iyi gidebiliyor bence. mesela yoğurtlusu vardır bu böreğin. pişerken yoğurt kesilir, peynir gibi olur. ama sonuçta peynir de değildir. peynirli yapsan peynir kurur. o yüzden ben zaten peynirli böreği pek sevmem. ama yoğurtlu arnavut böreği bir başka olur. hatta belki de gelenesel tarifi birazcık da olsa ileri götürebilirim. mesela kavrulmuş dometes kurusu ve azıcık fesleğen eklesem... kim karışabilir ki? işte mesela bu böreği ayranla içmek güzel olmaz. yani bir kayısı kompostosu ile birlikte içmenin zevkini kesinlikle vermez. ayran ile gidenleri pırasalı, etli ve domatesli börek. pazı da olur. evet. ıspanak da olur. ama mesela bir kabaklı arnavut böreği, of ya ağzım sulandı şimdi, evet bir kabaklı arnavut böreği tatlı gibi olduğundan, şimdi tekrar düşününce belki bunun hamuruna tuz da koymamak gerek, evet, mayhoş kompostolarla iyi gider. siyah erik gibi. allahım sen benim aklıma mukayet ol. harika gider. evet. yirmibeş metrekare bir dükkan. allah'ım sen bu deli kuluna hakim ol. kendimi düşünüyorum. bir yandan kat kat açıyorum yufkaları. bu arada hayatımda hiç açmadan ama olsun. neyse. kat kat açıyorum yufkaları. üstüm tepeden tırnağa beyaz. kafamda aşçı şapkası ama espiritüel bir şapka. sembolik olarak yani. küçük versiyonu olabilir. ve börek açıyorum. küçük tepsilere koyup çeşit çeşit pişiriyorum. küçük yapıyorum çünkü ne kadar taze ise o kadar güzel ya, işte o yüzden. evet. bir de tatlı uydurmam lazım. yine bizim geleneksel mutfaktan mı olsa? tatlı var mı bizde ya? bilemedim. belki de yine böreği içine malzeme koymadan, daha ince ve sıfır tuzla pişirirsem, üstüne babanemin yaptığı olgun incir reçeli ve az kaymak. evet olur. olur mu olur. börek tiplerine de ailedeki kadınların isimlerini veririm. nevin, semiha, kerime, semra... olur. olur bu iş kanka.

dur istifa edip geleyim. yaktın beni arnavut böreği.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

İyi kandiller


Üzüm yiyelim :)


25 Temmuz 2010 Pazar

Dünyaya "roze" bakmak...


Gusta dergisindeki roze reklamlarında roze şaraplar biraların önünde fotoğraflanmıştı. bu demek oluyor ki roze, sıcak yaz günlerinde pazarı biraya kaptıran şarap üreticilerinin son zamanlarda kuvvetlenen bir kozu. hatta ve hatta 20-30 yıl içinde roze satışlarının kırmızı satışlarının dahi önüne geçeceği iddiaası var. bilemiyoruz.

bilebildiğimiz şey ise sıcaklarda gerçekten de çok güzel gittiği. karaftaki duruşu, kadehe doluşu, damaktan akışı... şu anda bunları yazarken ptesi sabahı sekiz buçuk saat ve birisi elinde buz gibi rozeyle odama girse ALLLAAHHH diye bağırıp bir kadehi götüreceğim. alkolizm belirtisi mi? değil vallahi değil. aynı kişi kırmızı şarapla gelse içmem. beyazı zaten içmem. şaraptan başka bir şey katiyen içmem!

şişeleri önce öldürdükten sonra fotoğrafını çektik. evet yani bunlar gerçekten de içildi mesajını vermek için. villa doluca migros'ta 21, büyükada'da 2o liraydı... verano ise migros'da 26, büyükada'da 24 liraydı! gerçekten de şaşırtıcı fiyatlar. daha aromatik olan cabernet-öküzgözü karışımı olan verano + 4lirayı hak ediyor. etiket tasarımı da oldukça seksi. ben yazın sonunu bu iki roze ile getireceğim sanırım.

arz ederim

Şarap şişesi tasarlamaca...


Şarabın kalitesi hakkında bir fikrim yok fakat avusturalya markası olan "killibinbin" in etiket tasarımları gerçekten çok başarılı.

Bu arada eğer fırsatınız olursa avusturalya şirazına bir şans verin. adamlar mezepotamya çıkışlı şiraz üzümünü milli üzümleri yapıp dünyaya satmaya başardılar. acaba iran'ın bu pazarda olmamasının kendilerine ne kadar büyük bir kaybı vardır? belki de mezepotamya bağları, yeşermek için petrolün bitmesini bekliyorlardır...

bu da killibinbin'in resmi sitesi.

18-25 lira aralığında lezzet başka bir şey, kalite başka...


doğru dürüt bir iki yıldır şarap içiyorum ve bir şekilde doluca ve özellikle dlc serisi tüketirken buldum kendimi. doğrusu fazla da bir seçeneğim yoktu. haftada 3-4 kere içtiğim akşamlar olduğundan 25 lira bile benim bütçemi zorluyor. dolayısıyla aldığım şarap 18-25 lira arasında olmalıydı. yerli şaraplarda bu fiyat aralığında terra denedim, beğenmedim. bir ara elime hediye turasan şaraplar geldi. çok beğendim ama onlar da +35 sınıfındaymışlar. arada bozcaada'ya gittim. çamlıbağ'ın 15 liralık merlot'su fena değil ama ama lezzeti çok kısa. şarap daha mideye gitmeden tad dilinden uçuveriyor. işte bu arada maddi durumumda küçük bir sarsılma oldu ve tükettiğim şarap fiyatını ister istemez daha da ucuz bir aralığa çekmek durumunda kaldım. bu arada dikmen ile güzel günlerimiz oldu. 1 lt dikmen'e 11 lira veriyordum ve lezzeti kesinlikle çok iyiydi. fakat son dönemde şöyle bir şey öğrendim. lezzet, kaliteye eşit değildi... çünkü son 4 dikmen içişimin ertesinde 3 kere şiddetli baş ağrısı ile uyanmıştım. dikmen'i suçlamak istemezdim ama başka bir sebebi olamazdı. son bir haftadır buzbağ elazığ öküzgözü (15 lira) sevilen merlot (16 lira) ve kavaklıdere ve doluca rozeler (20-25 lira) denedim. bir şişeden fazla içtiğim günler olmasına rağmen ertesi günü zımba gibi kalktığıma göre belki de en iyisi bir süre dikmen'e ara vermek diye düşünüyorum.

üzgünüm dikmen...ama sağlık lezetten önce gelir...

Hellim-Sucuk ŞİŞ







Hellimleri küp küp kestik, küçük de sucuk parçaları. Çeri domates, çarliston biber. Şişe taktık, elektrikli grilin üstüne bıraktık. Bütün bu süreç 15 dakikayı ya aldı ya almadı. Pişmesi de en fazla o kadar. Ev yapımı ekmeğimiz de vardı, domates kurusu ve zeytinli. Lavaşa mı sarsak dedik ama ekmeğimiz ve hellim-sucuk şişlerimiz mükemmel uyum gösterdi. Yanına da son bir haftanın sıcaklarında harika giden doluca rosemizi içtik.

Bundan daha güzel bir yaz akşamı olamaz.



20 Temmuz 2010 Salı

Alt sınıfın bıçkın delikanlısı : "Dikmen"


Dana pirzola postunda bahsettiğim üzere, -ayıptır söylemesi- ete biraz fazla masraf yapınca dedim ki inceldiği yerden kopsun, şarabı da güzelinden içelim. Şimdi güzelinden deyince kastım şu oluyor, son zamanlarda önce maddi durumdan ama sonra tadını çok sevdiğimizden ötürü Kavaklıdere Dikmen'e geçmiştik. Dana pirzola'ya daha iyisi yakışır diyerekten Sarafin Merlot aldım.

Şimdi ukala şarapçıların itirazlarını duyar gibiyim. O ete en azından bir cabernet-merlot kupajı almalıydın diyeceksiniz. Olsun kardeşim benim canım merlot çekti yani hayret bir şey!

Sadede geleyim. Etimiz pişerken sevgilime ve bana birer kadeh Dikmen doldurdum. Maksadım açılışı Dikmen ile yapıp sonra Sarafin Merlot'ya geçip ortamı coşturmak. Fakat ilginç olan şu ki, 1 litresini 11 liraya aldığımız Kalecikkarası bazlı Kavaklıdere Dikmen, 0i75 litresi 43 lira olan Sarafin Merlot'ya kesinlikle ezilmedi. Hatta bence Sarafin'in tek artısı damakta Dikmen'den biraz daha uzun, biraz daha kalıcı bir lezzet bırakmış olmasıydı. Daha önce aynı testi DLC öküzgözü ile de yapmıştık ve Dikmen bu kıyaslamadan yine kafası dik, göğsü dışarıda ayrılmıştı.

Özet olarak Dikmen Sarafin'den iyidir diyemeyeceğim tabii ama ortada caaanım Dikmen varken Sarafin'e 43 lira vermek için biraz saf olmak lazım. Budur.

not: resimdeki nostaljik şişe çok hoşuma gitti. keşke elimde bir tane olsaydı...

Dana pirzola


Çok pahallı. Allah'ım ne pahallı hem de. Hele ki Günaydın'dan alıyorsan. Ama işte bir keresinde büyük adadaki KöşkOrman Otel'de yemiştik. O gün bugündür aklımızdaydı. Otel'in sahibi Cem Bey (ulan iyice Hıncal Uluç & Ayşe Özyılmazel eksenin kayıyor dikkat!) eti Günaydın'dan alıyorum ben, her şeyin en iyisini alıyorum demişti. Kısmet geçen haftayaymış.

Günaydın'dan iki parça dana pirzola aldım. Sizi bana büyükada'dan Cem Bey tavsiye etti dedim. Kasaplar Cem Bey'in ismini duyunca gözleri parladı. İnsan sevgisi ile doludur Cem Bey dediler. Etlerin her birisi 370 gram olsun istermiş. bu konuda titizlikle ısrar edermiş. Böyle işletmeci bulmak gerçekten de zor. Neyse. Biz şimdilik kendi deneyimimize dönelim.

Günaydın'daki kasapların yönlendiriği üzere, tavaya biraz tere yağı koyup ateşi harladık. yağ kızdığı zaman da etleri attık. Beş dakika sonra etleri çevirdik ve bir beş dakika da diğer tarafını ve gerçekten de toplam on dakikada kalın, dövülmemiş pirzolalarımız pişmişti. Ha bu arada tavaya biraz da sarımsak dilimleri attığımızı hatırlatayım.

Tadım kısmına gelecek olursak... Gerçekten çok iyiydi. Dışı tam kıvamında pişmişti ve içi sulu ve yumuşaktı. Eğer etin içinin yumuşak olmasını sevmiyorsanız, kesinlikle bu eti denememek gerekir. Boşuna ziyan etmeyin. Bir daha ki pişirmemizde daha faklı ne yapılabilir diye düşündüğümüz zaman şu notları aldık;

teriyaki sos bu et türüne çok güzel gidebilir. yine ballı hardallı sos yumuşak etlerle çok güzel gidiyor. denenebilir.

şarap için ise ikinci bir post atacağım birazdan.

6 Temmuz 2010 Salı

çırpılmayı bekleyen yumurtalar


çikolata,
çilek
ve
vanilya kokuları
hayal ediyorum sevgilim,

çırpılmayı bekleyen yumurtalar,
serpilmeyi bekleyen fıstıklar
ve
bahçedeki ağacımızda
toplanmayı bekleyen limonlar,
sevgilim,
hepsinin ortasında da
seni hayal ediyorum,
tüm kokuları içine çekmiş,
ve bütün renkere bürünmüşsün,
sevgilim...

mutfağında faren olsam, ister misin?