En kısa zamanda geri döneceğim.
Dur hatta gün de vereyim, pazar günü...
3 Kasım 2011 Perşembe
21 Aralık 2010 Salı
Galata'da şarap butiği : Sensus
Memleketimde hep görmek istediğim ama bir türlü eşine rastlayamadığım güzel bir şarap butiği.
Alameti farikası ise sadece yerli üretim şarap ve peynir satıyor olması. Doğrusu bu kararlı duruşlarından ötürü kendilerini kutlamak isterim. Kendi ürettikleri ve hayli ucuza sattıkları şaraplarını (ventus) deneyemedik. Sanırım 8,90 lira gibi oldukça uygun bir fiyat konmuş. Butiğin özenini görünce ürettikleri şarabın da kötü olmayacağını düşünüyor insan.
Şimdiye kadar dışarıda daha uygun fiyata şarap içmemiştim. Fiyatların kabaca migros fiyat + %10/15 olduğunu söyleyebilirim. Selendi kupajı içtik. Parekende fiyatı 40 lira, sensus'da oturup içtiğinizde ise 55 liraydı. Atmosfer de hoş olduğu için "bir daha ne zaman geliriz" diyerek ayrıldık mekandan.
Şimdiye kadar dışarıda daha uygun fiyata şarap içmemiştim. Fiyatların kabaca migros fiyat + %10/15 olduğunu söyleyebilirim. Selendi kupajı içtik. Parekende fiyatı 40 lira, sensus'da oturup içtiğinizde ise 55 liraydı. Atmosfer de hoş olduğu için "bir daha ne zaman geliriz" diyerek ayrıldık mekandan.
Olumsuz tarafı yok muydu diyeceksiniz, hizmetten çok memnun kalmadığımı itiraf etmeliyim. İki tane 7-8 kişilik büyük masa, bir tane de küçük yuvarlak masa koymuşlar. Yuvarla masa doluydu, büyük masalardan birisi boşken diğerinde ise iki kişi vardı. Bizi bara almak istediler. Dedim ben barda oturmam. Dediler büyük masa rezerve sizi diğer çiftin masasına alalım. Tamam dedik. Tahmin edeceğiniz gibi orada bulunduğumuz iki saat içinde büyük masaya kimse gelmedi. Tabii insan aldatılmış hissediyor kendisini. "Aman kalabalık gurup gelir" diyerek masayı boş tutmak istemelerini anlıyorum ama kalabalık gurup gelmediği gibi, bizi de kaçıralabilirlerdi, yarın öbür gün biz de kalabalık bir gurup olabilirdik, vs vs...
Bu kadar güzel ve özenli bir mekan açıyorsunuz ama işte ufacık bir davranış sorunu müşteriyi nasıl küstürebiliyor. Ne zor iş. Ama ne kadar çok yapmak istediğim bir iş, anlatamam...
28 Temmuz 2010 Çarşamba
mükemmel tiramisunun peşinde
27 Temmuz 2010 Salı
Arnavut böreği
durduk yere canımı çektiren, hamile kadın gibi aş erdiren börektir beni.
bazen diyorum arnavut börek evi gibi bir şey mi açsam. yirmibeş metrekare falan olması yeterli. daha çoğunu ne yapayım? kenara bir yere renk renk kompostolar dizerim. evet. çünkü iyi gidiyor arnavut böreği ile. ayran da iyi gidiyor gerçi. ama o kadar çok türlüsü var ki, bazısına ayran, bazısına komposto daha iyi gidebiliyor bence. mesela yoğurtlusu vardır bu böreğin. pişerken yoğurt kesilir, peynir gibi olur. ama sonuçta peynir de değildir. peynirli yapsan peynir kurur. o yüzden ben zaten peynirli böreği pek sevmem. ama yoğurtlu arnavut böreği bir başka olur. hatta belki de gelenesel tarifi birazcık da olsa ileri götürebilirim. mesela kavrulmuş dometes kurusu ve azıcık fesleğen eklesem... kim karışabilir ki? işte mesela bu böreği ayranla içmek güzel olmaz. yani bir kayısı kompostosu ile birlikte içmenin zevkini kesinlikle vermez. ayran ile gidenleri pırasalı, etli ve domatesli börek. pazı da olur. evet. ıspanak da olur. ama mesela bir kabaklı arnavut böreği, of ya ağzım sulandı şimdi, evet bir kabaklı arnavut böreği tatlı gibi olduğundan, şimdi tekrar düşününce belki bunun hamuruna tuz da koymamak gerek, evet, mayhoş kompostolarla iyi gider. siyah erik gibi. allahım sen benim aklıma mukayet ol. harika gider. evet. yirmibeş metrekare bir dükkan. allah'ım sen bu deli kuluna hakim ol. kendimi düşünüyorum. bir yandan kat kat açıyorum yufkaları. bu arada hayatımda hiç açmadan ama olsun. neyse. kat kat açıyorum yufkaları. üstüm tepeden tırnağa beyaz. kafamda aşçı şapkası ama espiritüel bir şapka. sembolik olarak yani. küçük versiyonu olabilir. ve börek açıyorum. küçük tepsilere koyup çeşit çeşit pişiriyorum. küçük yapıyorum çünkü ne kadar taze ise o kadar güzel ya, işte o yüzden. evet. bir de tatlı uydurmam lazım. yine bizim geleneksel mutfaktan mı olsa? tatlı var mı bizde ya? bilemedim. belki de yine böreği içine malzeme koymadan, daha ince ve sıfır tuzla pişirirsem, üstüne babanemin yaptığı olgun incir reçeli ve az kaymak. evet olur. olur mu olur. börek tiplerine de ailedeki kadınların isimlerini veririm. nevin, semiha, kerime, semra... olur. olur bu iş kanka.
dur istifa edip geleyim. yaktın beni arnavut böreği.
26 Temmuz 2010 Pazartesi
25 Temmuz 2010 Pazar
Dünyaya "roze" bakmak...
Gusta dergisindeki roze reklamlarında roze şaraplar biraların önünde fotoğraflanmıştı. bu demek oluyor ki roze, sıcak yaz günlerinde pazarı biraya kaptıran şarap üreticilerinin son zamanlarda kuvvetlenen bir kozu. hatta ve hatta 20-30 yıl içinde roze satışlarının kırmızı satışlarının dahi önüne geçeceği iddiaası var. bilemiyoruz.
bilebildiğimiz şey ise sıcaklarda gerçekten de çok güzel gittiği. karaftaki duruşu, kadehe doluşu, damaktan akışı... şu anda bunları yazarken ptesi sabahı sekiz buçuk saat ve birisi elinde buz gibi rozeyle odama girse ALLLAAHHH diye bağırıp bir kadehi götüreceğim. alkolizm belirtisi mi? değil vallahi değil. aynı kişi kırmızı şarapla gelse içmem. beyazı zaten içmem. şaraptan başka bir şey katiyen içmem!
şişeleri önce öldürdükten sonra fotoğrafını çektik. evet yani bunlar gerçekten de içildi mesajını vermek için. villa doluca migros'ta 21, büyükada'da 2o liraydı... verano ise migros'da 26, büyükada'da 24 liraydı! gerçekten de şaşırtıcı fiyatlar. daha aromatik olan cabernet-öküzgözü karışımı olan verano + 4lirayı hak ediyor. etiket tasarımı da oldukça seksi. ben yazın sonunu bu iki roze ile getireceğim sanırım.
arz ederim
Şarap şişesi tasarlamaca...
Şarabın kalitesi hakkında bir fikrim yok fakat avusturalya markası olan "killibinbin" in etiket tasarımları gerçekten çok başarılı.
Bu arada eğer fırsatınız olursa avusturalya şirazına bir şans verin. adamlar mezepotamya çıkışlı şiraz üzümünü milli üzümleri yapıp dünyaya satmaya başardılar. acaba iran'ın bu pazarda olmamasının kendilerine ne kadar büyük bir kaybı vardır? belki de mezepotamya bağları, yeşermek için petrolün bitmesini bekliyorlardır...
bu da killibinbin'in resmi sitesi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)